Günümüzün Pablo Escobar'ı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu!

Sıradan görünüşlü, sessiz, sakin tavırlı bir adam, nasıl dünyanın en büyük metamfetamin operasyonlarından birinin arkasındaki beyin haline geldi? İşte karşınızda günümüzün Pablo Escobar'ı diye nitelendirilen, El Chapo'yla karşılaştırılan Tse Chi Lop'un film gibi hikayesi…

Günümüzün Pablo Escobar'ı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu!
Editör: admin
16 Eylül 2021 - 11:46

FBI ajanı Mark Calnan, 6 yıldır takibinde olduğu uyuşturucu kartelinin lideriyle tanışınca büyük bir şaşkınlık yaşadı.

Ortadan ayrılmış saçları ve mütevazı giyim anlayışıyla Tse Chi Lop, New York sokaklarını eroine boğmuş çokuluslu bir operasyonun liderine benzemiyordu. Üstelik 12 Ağustos 1998'de Hong Kong'da tutuklanan ve sorgu odasına alınan adamın davranışları da hiç kartel lideri gibi değildi.

Bugün emekli bir ajan olarak hayatına New Jersey'deki evinde devam eden Calnan'a göre, bu tür şüpheliler gözaltına alındıklarında iki şekilde tepki gösterirdi. Daha kavgacı olan tipler uyuşturucu dünyasında hayatta kalmaları için olmazsa olmaz maçoluğa sarılırken, daha işbirlikçi olanlar sessiz kalmanın hapiste geçirecekleri süreyi uzatacağı endişesiyle konuşmaya başlardı.

Tse bunların ikisini de yapmadı. Sakin, dost canlısı tavırlar sergiledi ve Calnan kendisine ABD'nin iadesini isteyeceğini söylediğinde bile sesini çıkarmadı. Sadece gülümsedi.

 

Calnan, CNN'e yaptığı açıklamada, "Çok etkileyiciydi" diye konuştu. "Çok farklıydı."

HAPİSTEN ÇIKTI, MİLYAR DOLARLIK OPERASYON KURDU

O senenin sonunda Tse, ABD'ye iade edilmiş, New York'ta yargılanmış, ülkeye uyuşturucu sokma komplosu kurduğu yönündeki tek suçlamayı kabul etmiş ve 9 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak Tse'yi parmaklıklar arkasına gönderen yetkililerin, değişmiş bir adam olarak dışarı çıkacağı beklentileri boşa düştü.

Zira 20 yıl içinde Tse, dünyanın en büyük Metamfetamin kartellerinden birinin lideri haline geldi. Kartelin yılda 17 milyar dolar kazandığı tahmin ediliyordu. Tse'nin ise kurduğu uyuşturucu imparatorluğunun gelirleriyle oldukça lüks bir hayat yaşadığı söyleniyordu. Ancak 2019'da yayımlanan bir habere kadar kamuoyunda kendisinin adını ya da varlığını bilen neredeyse hiç kimse yoktu.

Tse'nin bu konforlu gizliliği bu yıl ocak ayında sona erdi. Tse, hakkında 10 yılı aşkın süredir bir soruşturma yürüten Avustralya Federal Polisi'nin talebi üzerinde Amsterdam'ın Schipol Uluslararası Havalimanı'nda gözaltına alındı.

 

Günümüzün Pablo Escobarı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu
Tse Chi Lop'un arşivlerdeki nadir fotoğraflarından biri

 

AVUSTRALYA YARGILAMAK İSTİYOR

Biz zamanlar Calnan'ın karşısında sakin sakin oturan adam, şu an Asya'nın tarihindeki en büyük uyuşturucu ticareti operasyonu olarak görülen Sam Gor'un arkasındaki beyin olmakla suçlanıyor. Avustralyalı yetkililer metamfetamin ticaretiyle suçlanan Tse'nin iadesini istiyor.

CNN'in avukatı aracılığıyla ulaştığı Tse, bu haber için görüş vermeyi reddetti. Haziran ayında yapılan iade duruşmasında ise Hollandalı yargıca hakkındaki suçlamalardan masum olduğunu söyledi.

Bugün Avustralya savcılığı Tse hakkındaki iddianameyi kuvvetlendirmek için çalışmaya devam ediyor. 21'inci yüzyılın en başarılı metamfetamin çetelerinden birinin lideri kabul edilen Tse'nin geçmişteki faaliyetleri, bugünkü suçlamaları anlamak için önemli ipuçları sağlıyor.

CNN de Tse'nin ilk kartelini mercek altına aldı: Kartel ABD'deki cezaevlerinde nasıl büyüyüp gelişti? Güvenlik güçlerinin operasyonlarıyla nasıl çökertildi? Çin'in güneyinde doğup büyümüş dikkat çekmeyen bir adam, Appalachia Dağları'nın eteklerindeki bir hapishanedeyken milyarlarca dolarlık bir uyuşturucu imparatorluğunun temellerini nasıl attı?

NIXON'IN UYUŞTURUCUYA AÇTIĞI SAVAŞLA BAŞLADI

Tse'nin Hong Kong'da gözaltına alınmasıyla sonuçlanan FBI soruşturması, ABD yönetiminin Başkan Richard Nixon döneminde uyuşturucuya karşı açtığı savaşın 20'nci yılında Bronx sokaklarında başladı.

Cumhuriyetçiler'in "cinayet gibi bir uyuşturucu salgını" olarak nitelendirdiği dalgayı sonlandırmak isteyen hükümet, narkotik birimlerine büyük yatırım yapmış ve uyuşturucu suçlarına yönelik cezaları ağırlaştırmıştı. Ancak ne cezaların ağırlaşması ne de narkotik birimlerinin kuvvetlendirilmesi hedeflenen etkiyi yaratabildi.

1992 yılında yayımlanan bir Beyaz Saray raporuna göre, ABD'de eroin gittikçe ucuzluyor ve saflaşıyordu. Uyuşturucusunun kaynağı büyük oranda Güneydoğu Asya ülkeleriydi. Saflık seviyesi çok yüksek olduğundan en küçük miktarlar bile aşırı doza sebep olabiliyordu. Başta ABD'de en yüksek sayıda eroin bağımlısının bulunduğu New York City olmak üzere, sonuçlar çok ağırdı. Her yıl binlerce kişi acil servislerde tedavi görüyor, yüzlercesi hayatını kaybediyordu.

 

Günümüzün Pablo Escobarı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu
Bronx bölgesi ve Yankee Stadyumu

 

KİM BU SONNY?

O yıl Calnan'a bir meslektaşından Bronx'ta satılan uyuşturucuyla ilgili kariyerini değiştirecek bir ihbar geldi. O dönemde Calnan, FBI'ın New York bürosunda kısaca C-25 olarak adlandırılan birimde görev yapıyordu. C-25'in amacı Asyalıların ve Asyalı Amerikalıların parçası olduğu organize suçlarla mücadele etmekti. Özellikle de Güneydoğu Asya'dan ABD'ye akan eroinle başa çıkmaya çalışıyorlardı.

İhbarda 183'üncü Cadde ile Walton'ın köşesine işaret ediliyordu. Calnan ve ekibi Yankee Stadyumu'ndan birkaç kilometre uzaktaki bu köşeyi izleyip şüphelileri tespit etmeye ve telefonları dinlemeye başladı. Takip esnasında sürekli aynı isim karşılarına çıkıyordu: Sonny.

Sorun şu ki birden fazla şüpheli Sonny vardı. Biri New Jersey'de yaşıyordu, diğeri ise ABD'nin Kansas'taki cezaevi olan Leavenworth'te hapisteydi. New Jersey'deki Sonny, Malezyalı bir eroin satıcısıydı. Hapisteki Sonny ise eroin işini bir federal cezaevinden nasıl yürütebileceğini çözmüş bir patrondu.

FİDYE İÇİN KAÇIRILDI, BİR DAHA GÖREN OLMADI

1983 yılında ılık bir sonbahar günüydü. Saldırganlar Yim Ling'in New York, Kingston'da bulunan evine sessizce girdiğinde, kadın her şeyden habersiz ailesinin çayevindeki işine gitmek üzere üzerini değiştiriyordu. Aniden biri arkasından yaklaşıp Yim'i kavradı. Kadın kurtulmak için mücadele etti ama polis kayıtlarına göre saldırgan bayıltıcı madde dökülmüş bir bezle Yim'in ağzını kapatıp kendinden geçmesine neden oldu.

Yetkililer Yim'in olay yerinde boğuşma sırasında hayatını kaybettiğini öne sürdü. Ancak kadının eşinden 200.000 dolar civarında fidye isteyen saldırganlar bu konuda asla bir şey söylemedi. Yim'in cesedi de asla bulunamadı.

Yetkililer Yim'in kaçırılmasıyla ilgili birçok kişi hakkında iddianameler hazırladı. Bunlardan biri de Yim'in ailesinin çayevinde çalışan 23 yaşındaki Yong Bing Gong'du. Gong ömür boyu hapis cezasına mahkûm edildi ve içeride "Sonny" olarak anılır oldu. Calnan'ın takibindeki Sonny de oydu.

"MELEK DEĞİLİM AMA…"

İlginç olan uyuşturucu ticareti yapanların cezalandırıldığı yerin, Gong'un ticaretinin merkezi olmasıydı.

CNN'e telefon, mektup ve e-posta aracılığıyla açıklamalar yapan Gong, eroin ticareti suçlamasıyla giydiği hükmün detaylarıyla ilgili konuşmadı. Bununla birlikte Gong, hikayesinin bazı kısımlarını anlatmanın, adaletsiz bir biçimde uzun bulduğu cezasına dikkat çekeceğini umduğunu belirtti.

Gong, ömür boyu hapis cezasını çekerken, eroin ticaret nedeniyle bir kez daha yargılandı ve 27 yıl hapse mahkûm edildi. 40 yılını parmaklıklar ardında geçiren Gong, bugün topluma borcunu ödediğine inanıyor ve "tanıdığı herkes tarafından unutulmuş halde çürüyüp ölmeye terk edilmemesi gerektiğini" söylüyor.

Gong CNN'e, "Melek olmadığımı biliyorum ama hâlâ insanım" ifadelerini kullandı.

12 YAŞINDA SUÇ ÇETESİNE KATILDI

1960'ta Malezya'da doğan Gong, çocuk yaştan itibaren suça bulaştı. Babası Endonezya'da bir kereste şirketinin sahibiydi ve çoğu zaman evinden uzakta yaşıyordu. Annesi ise altı çocuğa tek başına bakıyordu ve bu Gong'la fazla ilgilenebilecek durumda değildi. Bunlar Gong'un "kendini sokaklara atmasına" neden oldu.

12 yaşında bir çeteye katıldı ve zamanla liderin sağ kolu konumuna yükseldi. 20 yaşına geldiğinde Malezya'da bir cezaevinde 2 yıllık hapis cezasını çekiyordu. 1982'de serbest bırakıldı ve ABD'ye gitti.

Bir yıl içinde Yim'in kaçırılmasıyla bağlantılı olarak bu kez ABD'de hapse girdi.

Başlangıçta hapis cezasını sıkıcı bulmuştu. Günlerini renklendirmek için bir şeye ihtiyaç duyuyordu. Bir başka mahpusun yönlendirmesiyle eroin satışına başladı.

MENÜLER VE ÇİN RESTORANLARI

Renkli, konuşkan ve atılgan bir karakteri vardı. Dolayısıyla çevresi çok genişti ve yeni müşteriler edinmek için cezaevi çok uygun bir zemindi. Diğer tutuklularla anlaşmalar yapıyor ardından cezaevinin telefon sistemi üzerinden dışarıdaki bağlantılarını organize ediyordu. Görüşmeler kayda alındığından herkes şifreli konuşuyordu.

Calnan'ın soruşturmasıyla Gong'un içerideki Sonny olduğu anlaşıldı. Gong Bronx'taki köşede satış yapan Porto Rikolu bir çeteye mal tedarik ediyordu. Calnan'ın ekibi cezaevindeki telefon kayıtlarını kullanarak Gong'un şifresini kırmayı başardı. Eroin için "menüler" satıcılar için ise "Çin restoranları" ifadesi kullanılıyordu. C-25'in elinde artık büyük bir dava vardı ve bu davanın bir ismi olması gerekiyordu. Sonny'nin bir hücre bloğunda olmasından hareketle "Sunblock" (güneş kremi) ismi seçildi.

 

Günümüzün Pablo Escobarı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu
Uyuşturucu üretimi yapılan Altın Üçgen bölgesi

 

MALLAR ALTIN ÜÇGEN'DEN GELİYORDU

Gong'un sattığı eroinin Altın Üçgen olarak adlandırılan ve Tayland, Laos ve Myanmar'ın birleştiği kanunsuz bölgeden geldiği neredeyse kesindi. Bölgenin iklimi haşhaş üretimi için çok uygundu. Etrafı tepelerle ve ormanlarla çevrili olduğundan güvenlik güçleri bölgeye erişemiyordu. Bu da bölgenin Myanmar tarafında baskın olan milislerin ve savaş ağalarının dünyanın en büyük eroin satıcıları haline gelmesini sağlıyordu.

Üretim 1960'larda arttı ve bu gruplar haşhaşın laboratuvarda işlenerek morfin ve eroin gibi daha güçlü uyuşturuculara dönüştürülebileceğini fark etti. Hızlı büyüme sonraki 20 yılda da devam etti.

80'lerin sonuna gelindiğinde uyuşturucu oluk oluk ABD'ye akıyordu. 1990 yılı itibarıyla, ülkedeki eroinin yüzde 56'sı, New York'taki eroinin ise neredeyse yüzde 90'u Güneydoğu Asya'dan geliyordu. Sadece 5 yıl önce ABD geneli için oran yüzde 14'tü.

Bu uyuşturucuyu ABD'ye getirenlerin çoğu Çin asıllı Amerikalılar ve Kanadalılar ile Çin ve Tayland'ın suç örgütleriyle alakalı kişilerdi. Onlardan biri de Paul Kwok'tu.

CEZAEVİNDE ORTAKLIK KURDULAR

Mahkeme kayıtlarına göre Kwok ile Gong'un yolları cezaevinde kesişti ancak Gong CNN'e yaptığı açıklamada ilk kez 1980'lerin başında New York'ta karşılaştıklarını söyledi.

Kanada vatandaşı olan Kwok, 1983 yılında eroin ticareti suçuyla ABD'de hapse atıldı. Tesadüf eseri Gong ile aynı yere denk geldiler ve kısa süre içinde dost ve iş ortağı oldular.

Kwok, şartlı tahliye ihtimali yaklaşınca bir Kanada cezaevine transfer edildi ve 1990'da serbest bırakıldı. Kısa süre içinde bağlantılarını kullanarak Kanada'ya uyuşturucu ithal etmeye başladı. O dönemde Kanada'nın sınır denetimleri ABD'ye göre daha gevşekti. Kwok, Kanada'ya getirttiği uyuşturucuyu sınırdan ABD'ye sokuyordu. ABD'de Gong cezaevinde kurduğu müşteri ağı sayesinde alıcı buluyordu.

Bu düzen gayet güzel işliyordu. 1994'ün başlarında Gong ve Kwok işleri o kadar büyütmüştü ki ABD'ye daha büyük miktarda eroin sokmanın yollarını aramaya başladılar.

KWOK SİCİLYALILARLA ANLAŞTI

Kwok, Montreal'de bulunan Sicilya mafyasına başvurdu. Sicilyalılar belli bir ücret karşılığı Kwok'un uyuşturucusunu kendi mallarıyla birlikte saklayıp Long Island'daki bir berber dükkanına götürmeyi kabul etti. Kwok'un adamları uyuşturucuyu buradan alıp Gong'un müşterilerine götürecekti.

FBI Sicilyalılarla olan bağlantıyı açığa çıkarınca Sunblock Operasyonu da uluslararası bir fava haline geldi. Calnan ve ekibi artık, birçok suç örgütünün bir araya gelmesiyle oluşan küresel bir kartelin peşindeydi. Çabalar artırıldı, Gong'dan mal alması için bir gizli ajan görevlendirildi.

Eylül 1995 itibarıyla Sunblock'un elinde 10'dan fazla kişi hakkında iddianame hazırlamaya veya tutuklamaya yetecek kadar kanıt birikmişti. Kwok, ABD adına Kanada güvenlik güçleri tarafından yakalandı, hapishanedeki Gong için iddianame düzenlendi.

AİLESİNİ KORUMAK İÇİN İŞ BİRLİĞİNE RAZI OLDU

En azından başlangıçta ipler Kwok'un elinde gibi görünüyordu. O nedenle Calnan ve bir savcı, Kanada'ya giderek Kwok'la görüştü. Ancak Kwok'un konuşmasının oldukça tehlikeli olacağı hemen anlaşıldı. O gözaltına alındıktan kısa süre sonra iki adam eşinin kapısını çalmış ve "Kwok iş birliği mi yapıyor?" diye sormuştu. Ardından kadına eşinin sessizliğini koruması gerektiğini belirten tehdit telefonları gelmeye başladı.

Telefonların ardından bir grup tutuklu, kısa süreliğine güvenlik görevlileriyle birlikte gördükleri Kwok'a cezaevi banyosunda saldırıp kafasını duvara vurarak bayılmasına neden oldu. Kwok'un avukatı müvekkilinin iş birliği yapıyormuş gibi göründüğü için hedef olduğunu söyledi. Bunlara rağmen Kwok riske girmeyi seçti. Cezasının mümkün olduğunca kısaltılması karşılığında bilgi vermeyi kabul etti. Böylece eşi ve küçük oğlunu koruyabilecekti.

Kwok ve bir sağ kolu FBI'a Asya'daki tedarikçilerinin ismini vermeyi kabul etti. Bu kişi saçları ortadan ayrılmış, giyim zevki olmayan 33 yaşında bir Çinli-Kanadalıydı ve adı da (evet, doğru tahmin ettiniz) Tse Chi Lop'tu.

"ONUN KADAR İYİ OLMAMIZ GEREKİYORDU"

Tse, 25 Ekim 1963'te Çin'in güneyindeki Guangdong eyaletinde doğdu. Mao'nun Kültür Devrimi'nin sona ermesinin ardından dağılan Kızıl Muhafızlar'ın bazı üyeleri "Büyük Halka Çocukları" isimli dağınık bir çete kurdu. Tse de bu gruba katıldı.

1990'lara gelindiğinde Büyük Halka Çocukları, Altın Üçgen ile Kuzey Amerika arasındaki eroin ticaretinin büyük oyuncuları olmuşlardı. Para ödeyebilecek hemen herkesle anlaşmalar yapıyorlardı.

Sicilya mafyasıyla birlikte çalışma kararlarını Calnan oldukça etkileyici buldu. Zira onun tecrübelerine göre, ABD'deki Asyalı çetelerin çoğu böyle ortaklıklar kurmuyordu. Tse ise uyuşturucu ticaretine bir iş gözüyle bakıyor, yeni ortaklıkları değerli görüyordu. Ancak dikkati çekmeyecek kadar da akıllıydı.

Calnan, "İş birliğinden faydalandı, sınırları aştı. Alışılmamış bir mantıkla hareket ediyordu. Bizim de aynı şeyi yapmamız gerekiyordu yoksa onu asla yakalayamazdık. Onun kadar iyi olmamız gerekiyordu" diye konuştu.

HONG KONG'DA YAKALANDI

Kwok ve Gong'un 1995'te yakalanmasının ardından Calnan'ın ve Sunblock ekibinin Tse'ye ulaşabilmesi için üç yıl daha geçmesi gerekti çünkü Tse, Çin anakarasında yaşıyordu ve Pekin ile Washington arasında bir iade anlaşması bulunmuyordu.

FBI'ın eli kolu 1998'e kadar bağlı gibiydi. O tarihte Calnan'ın Kanadalı meslektaşına Tse'nin Hong Kong'a seyahat edeceği haberi geldi. Tse, ABD ile iade anlaşması olan bu yarı otonom Çin şehrinde yakalandığı takdirde, yargılanmak için New York'a gönderilebilirdi.

Calnan, kendisinin ve Kanadalı meslektaşının Hong Kong'a gönderilmesi konusunda FBI'ı ikna etmeyi başardı ve 12 Ağustos'ta Tse, küçük bir lokantada Yemek yerken Hong Kong Emniyeti tarafından yakalandı. Birkaç ay içinde de ABD'ye gönderildi.

 

Günümüzün Pablo Escobarı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu
Tse, son olarak Schiphol Havaalanı'nda yakalandı

 

TSE DE İŞ BİRLİĞİNE RAZI OLDU

Davanın savcısı Ceci Scott'a göre, Tse ABD topraklarına ayak bastıktan sonra avukatı bir anlaşma sağlamak istediklerini ifade etti. Calnan ise Tse'nin en yakın zamanda Kanada'ya gitmek için elinden geleni yaptığını düşünüyordu. Zira eşi ve 90'larda doğmuş olan iki çocuğu burada yaşıyordu. Üstelik çocuklarından birinin doğuştan gelen akciğer ve solunum problemleri vardı.

Tse, cezasını azaltmasına yetecek kadar bilgi vermeye hazırdı ama her şeyi de açık etmek istemiyordu. Scott, "Bence bize her şeyi söylemediğinin farkında olduğumuzun o da farkındaydı" diye konuştu CNN'e. Ancak tavırları Scott'ı da etkilemişti: "'Tanrım, hiç böyle sıra dışı tavırları olan, bu kadar ayakları yere basan bir insan görmemiştim' diye düşündüğümü hatırlıyorum."

Nihayetinde Tse savcılarla bir anlaşmaya vardı. ABD'ye eroin ihraç etme suçlamasını kabul edecekti. Mahkemeye çıkmadığı için hapishanede geçirdiği süre kısalacak, halka açık kayıtlara geçecek bilgiler de sınırlandırılmış olacaktı.

HAPİSTE YENİ ORTAĞIYLA TANIŞTI

Eroin kartelinde Tse'nin rolü bugün hala net değil. Kwok ve Gong'a ne kadar mal sattığı, Kwok dışında bir müşterisi olup olmadığı da bilinmiyor. Kwok'un ailesine ve eski avukatına yapılan görüşme çağrıları da yanıtsız kaldı.

Nihayetinde, Tse, 26 Eylül 2000'de 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı ama bu cezanın sadece 6 yılını yattı. Hapishanede geçirdiği süre hayatında yeni bir sayfa açılmasını ve ABD'deki uyuşturucu satıcılarından da bir şeyler öğrenme fırsatını elde etmesini sağladı.

Tse, bir sonraki ortağıyla da bu vesileyle tanıştı.

OHIO'DA BİR HAPİSHANE

Appalachia kırsalının yeşillikleri arasında yaptığı yolculuğun ardından, Tse Ohio'nun Elkton şehrinde bulunan federal hapishaneye ulaştı. Elleri kelepçeli, ayakları ve beli zincirliydi.

Elkton güvenlik seviyesi düşük bir cezaevi. Bir tepenin üzerine kurulmuş olan binanın etrafı dikenli telli duvarlarla çevrili. Böylece tutukluların etraftaki çam ağaçlarına tırmanıp kaçması önleniyor. Ancak çalışanların ve eski tutukluların dediğine göre, içerde güvenlik önlemleri oldukça gevşek. Tutukluların önemli bir kısmını cezasının sonuna gelmiş ve serbest kalmaya hazırlanan, hükümlüler oluşturuyor.

Tse'nin Elkton'dan ayrıldığı 2006 yılında burada cezasını çekmeye başlayan Charles King, CNN'e, "Daha önce bulunduğum birçok cezaevinden çok farklı bir ortamdı" diye konuştu ve ekledi: "Kollarını iki yana açmış hoş geldin diyordu."

 

Günümüzün Pablo Escobarı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu
2018'de Tayland'da yapılan bir uyuşturucu baskınında çay paketlerinde milyonlarca dolarlık metamfetamin ele geçirildi

 

"HEP GÜLÜMSEYEN TATLI BİR ADAMDI"

King'e ve diğerlerine göre içerisi güvenli bir üniversite kampüsü gibiydi. Tutuklular yurt benzeri beton zeminli binalarda kalıyor, banyoları ve sosyal alanları ortak kullanıyordu. Alçak duvarlarla ayrılmış alanların her birinde 3-4 kişi kalıyordu.

Cezası belli olduktan 2 yıl sonra, Tse neredeyse bir kuruşunun bile olmadığını açıkladı ve temyiz ve ceza indirimi duruşmalarının ücretinden muafiyet istedi. Bütün varlığının 500 dolar değerindeki giysileri ve ailesi ve akrabalarının gönderdiği 1000 dolar olduğunu öne sürmüştü ancak ABD dışında bir varlığı olup olmadığı belli değildi.

Tse'nin cezaevine alışması belki biraz zaman aldı ancak bunu çevresindekilere hiç yansıtmadı. Ben takma adıyla CNN'e konuşan bir Elkton tutuklusu, Tse'nin her zaman kocaman gülümseyen "epey tatlı bir adam" olduğunu söyledi.

Ben'e göre cezaevindeki diğer uyuşturucu satıcıları "büyük adam" olduklarını herkes bilsin istiyordu. Tse ise aksine çok mütevazı davranıyor, ününün ya da nüfuzunun artmasını hiç önemsemiyordu.

ÇİN ASILLILAR BİRBİRİNİ BULDU

Tse'nin kaldığı süre boyunca Elkton, 1500 tutukluya ev sahipliği yaptı. Bunlardan 20-30 tanesi Çin asıllıydı ve Kantonca konuşabiliyordu. Bunların biri Tse, diğeri de Lee Chung Chak'tı.

Lee, 4 Temmuz 1994 tarihinde büyük bir eroin anlaşmasını yürütmek amacıyla Kanada sınırından ABD'ye girmişti. Ancak FBI ortaklarının peşindeydi ve Lee de yakalandı.

Tse ve Lee'nin Elkton'dan önce tanışıp tanışmadıkları belli değil. Ancak Kantonca konuşan topluluğun parçası olmaları sonucu burada birbirleriyle tanışmaları kaçınılmazdı. 2006'da ikisi de serbest bırakıldı. Avustralyalı yetkililere göre, o tarihte aralarındaki ilişki birlikte iş yapabilecek kadar kuvvetliydi.

Tse, ABD'li yetkililere çok pişman olduğunu ve hapisten çıkınca bir restoran açıp suçtan uzak duracağını söylese de ikili gözlerini metamfetamin işine dikmişti.

SAM GOR 2010'DA KURULDU

Hapiste oldukları dönemde metamfetaminin ABD'deki popülerliği artmış, eroinden daha kârlı bir iş haline gelmişti. Üstelik kimyasallarla üretildiğinden, tarımsal verim düşüklüğü gibi sorunları dert etmeye de gerek yoktu.

Avustralyalı yetkililere göre 2010 yılına gelindiğinde Tse ve Lee, polisin Sam Gor adını verdiği karteli hayata geçirdi. Kantonca "üç numaralı erkek kardeş" anlamına gelen Sam Gor aslında Tse'nin lakabıydı. Grubun üyeleri ise kendilerine "Şirket" adını veriyordu.

Sam Gor'un para kazanmak amacıyla rekabeti bırakıp güçlerini birleştiren farklı gruplardan oluştuğuna inanılıyor. Bu çetelerin Myanmar'ın polis girmeyen ormanlarında, yani Tse'nin eroin kaynağında, fabrika büyüklüğündeki tesislerde sentetik uyuşturucu ürettiği öne sürülüyor.

Sam Gor'un stratejisi basitti: Bir ölçek ekonomisi oluşturmaya yetecek miktarda metamfetamin üretip birim başına maliyetleri düşürmek. Ardından piyasayı bu ucuz ve bağımlılık yapan uyuşturucuyla doldurup akan paranın keyfini sürmek.

 

Günümüzün Pablo Escobarı... FBI ajanı onunla tanışınca şoke oldu

 

MİLYARLARCA DOLARLIK PİYASA DEĞERİ

Avustralyalı yetkililere göre, Sam Gor, Asya tarihinin en büyük uyuşturucu ticareti operasyonlarından biri haline geldi. 2019'daki değerinin 30-61 milyar dolar aralığında olduğu düşünülen bir pazar payına sahip olan Sam Gor'un faaliyetleri bugün de devam ediyor olabilir.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Dairesi'nin (UNODC) Güneydoğu Asya ve Pasifik biriminin yöneticisi Jeremy Douglas, operasyonun insan maliyetinin "yıkıcı" olduğunu belirtti. UNODC verilerine göre Endonezya, Tayland ve Vietnam gibi ülkelerdeki kullanıcıların sayısı 2015'ten bu yana hızla arttı. Sadece 2020'de Güneydoğu Asya genelinde 206 binden fazla kişi metamfetamin tedavisi gördü ancak gerçek bağımlıların sayısının bunun çok daha üstünde olduğu tahmin ediliyor. Diğer yandan Filipinler gibi ülkelerde polisin uyuşturucuya açtığı savaş sonucu binlerce bağımlı ve küçük satıcı da hayatını kaybetti.

Tse'nin Hollanda'da yakalanmasından birkaç ay sonra Ekim 2020'de de Tayland polisi Lee'yi gözaltına aldı. Avustralyalı yetkililer Lee'nin milyarlarca dolarlık kartelde "kilit rol" oynadığını öne sürdü. Reuters'a konuşan bir müfettiş, Lee'nin konumunun en az Tse kadar hatta belki onun bile üzerinde olduğunu söyledi. Lee'nin avukatı ise yorum taleplerine yanıt vermedi.,

LİDERLER İÇERİ GİRDİ AMA TİCARET BİTMEDİ

Bu iki ismi parmaklıkların arkasına hapsetmek büyük bir başarıydı belki ama metamfetamin akışı onlarsız da devam etti. UNODC verilerine göre, geçen yıl Asya genelinde 170 bin kilogram uyuşturucu ele geçirildi. Birçok ülkenin Covid-19 nedeniyle sınırlarını kapatmış olmasına rağmen ele geçirilen bu miktar rekor seviyede. UNODC, fiyatlarda herhangi bir değişim yaşanmamasının bu baskınların uyuşturucu arzına anlamlı bir etki yapmadığını gösterdiğini de vurguladı.

Uzmanlar, ticaretin gerçekten sonlandırılabilmesi için Altın Üçgen'deki güvenlik güçlerinin sistemik sorunlarla mücadele etmek için kararlılık göstermesi gerektiğini belirtiyor. Öncelikle Myanmar'daki iç savaşın sona ermesi gerekiyor ki milisler finansman için yasa dışı ekonomilere başvurmasın. Bu da en azından şu anki koşullarda oldukça zor görünüyor.

SAVCIYI DA FBI'I DA ŞAŞIRTTI

Artık Adalet Bakanlığı'nda çalışmayan eski Savcı Scott, Tse'nin ocak ayında gözaltına alındığını duyduğunda irkildiğini belirterek, "Metamfetaminle ilişkisi olduğuna dair elimizde hiç bilgi yoktu. Belli ki yeni birileriyle tanışmış" diye konuştu.

Calnan ise 20 yılı aşkın zaman önce Hong Kong'da karşı karşıya oturduğu adamın adını haberlerde görünce şaşırdığını söyledi ve ekledi: "Tse'nin tüm zamanların en büyük uluslararası uyuşturucu satıcılarından biri olacağını asla düşünmemiştim. Ama şimdi geriye dönüp bakınca, hiç de şaşırtıcı gelmiyor. Gerekli becerilere sahipti ve cezaevinde geçirdiği süre boyunca çok fazla ilişki kurabilmişti."

Calnan, hapse attığı vasat eroin satıcısının bir suç imparatorluğunu yönetmek için gerekli zekaya ve cezaevini kendi avantajına kullanmak için gerekli beceriye sahip olduğunu da sözlerine ekleyerek, "Sunblock hapishane ağındaki adamlarla başladı. Tse Chi Lop'un da aynı şeyi yaptığına hiç şüphem yok" ifadelerini kullandı.

CNN'de yayımlanan "Demise of a kingpin, rise of an empire" başlıklı haberden derlenmiştir.


YORUMLAR

  • 0 Yorum